Yasak meyveyi yiyince mi bilgiyle donandık?

Yasak meyveyi yiyince mi bilgiyle donandık?
Haberi Paylas

Adem’in yeryüzüne inişi ‘bilen bir adam’ şeklinde olmuştur. Bilgi çaldığı için düşen bir adam şeklinde değil. 

Geçen günlerde değerli bir akademisyenle konuşurken konu insan bilgisinin kaynağı meselesine geldi. Kapitalizmin Batı toplumlarının özgül tarihinin ürünü olmadığını, insanlığın tarihsel manada ilerlemediğini iddia ettiğim için beni felsefeden ve iktisattan habersiz bir cahillik durumu ile tavsif etmekteydi. Bense Batı bilgisinin tamamıyla bir kurgu olduğunu, vahiy ekseninde düşünüldüğünde Adem’in bilgisinin kendisinden sonra gelen Adem oğul ve kızlarının bilgisinden üstün olması gerektiğini ifade etmekteydim. Çünkü Allah, “Ve alleme âdemel esmâe kullehâ/ Adem’e esmanın tamamını öğretti” (Bakara, 31) ayetinde bir “esma talimi” yapıldığını ifade etmekteydi. Tartışmayı sürdüremedik, vahyin bildirdiği ile felsefenin taakkul ettikleri arasında bir kopukluk bulunmaktaydı.

Ancak sonradan gördüm ki, genç adam da Adem’in bilgisi konusunda felsefenin akıl yürütümünü savunur bir duruş içindedir. Adem’in bilgisinin cennette yasaklanmış meyveyi yemekten kaynaklandığı fikrindedir. Hatta, “insanoğlunun yasak meyveyi yiyerek cennetten inmesi gibi pozitif kusurları vardır” demektedir.

Özgürlüğün tarihi kötülükle başlar, çünkü o insanın eseridir

Kant’ın “İnsanlık Tarihinin Tahmini Başlangıcı” makalesinde de savunduğu görüş böyle bir başlangıç noktası ediniyor. Kant diyor ki, akıl uyanmadan önce (kendinin farkına varmadan önce) hiçbir emir ve yasak yoktu. Fakat akıl, tüm zayıflığına rağmen işlevini yerine getirmeye başladığında, hayvansallıkla çatışmaya girdi, kötülükler zorunlu olarak ortaya çıktı. Bu nedenle, ahlâksal açıdan, suçsuzluk durumundan sonra ortaya çıkan ilk adım, bir düşme idi ve fizik açıdan da bu düşme bir ceza idi. Çünkü o bugüne kadar hiç bilinmeyen bir kötülükler dizisine kaynaklık etti. Böylece, doğanın tarihi iyilikle başlar, çünkü o tanrının eseridir; fakat özgürlüğün tarihi kötülükle başlar, çünkü o insanın eseridir.

Kant, insan bilgisinin Prometheuscu bir savaştan geldiğini ima ediyor gibidir. Prometheus, göğün ateşini çalmış, insan’ı aydınlatmış; öyle mi? İnsan bilgisi çalıntı olabilir mi?

Bilgiyi yasaklanmış meyveye bağlamak ve onu “kötülüğe tevessül” ile ulaşılabilir kılmak Allah hakkında su-i zan etmektir diye düşünüyorum. Böyle bir yorum, insanı Cennet öncesi hayattan da koparmak anlamına gelmektedir. Mevcudât içinde emaneti yüklenmeyi ihtiyar eden insana da hakaret etmektir. İnsanı varoluşunun başlangıcında “hırsız” saymak ancak felsefenin çıkarımı olabilirdi.

Bir meleğin asla bilemeyeceği esmaları öğretmişti

Cennete yerleştirilmeden önce “Ve alleme âdemel esmâe kullehâ” denilmesi, eşya dışındaki her şeyin isimlerinin ve muhteviyatının öğretildiği fikrini uyandırıyor. Sadece eşyâ’nın esmâ’sı değil, varlıkların da esmâsı öğretilmişti. Madden ve manen tüm kavramlar; akıllı akılsız tüm varlıkların ismi; insanın ileride kullanacağı ve henüz yaratılmamış tüm eşyaların isimleri; insanlığın konuşacağı tüm lisanlar. Eğer Adem’e bütün diller (Hind-Avrupa, Semitik ve Mongoloid) öğretilmemiş olsaydı, farklı Âdem’ler, farklı atalar, farklı asıllar var dememiz gerekirdi. Onun için konuşma da öğretilmişti. İnsan dışındaki mahlukât lisansızdır. Konuşan, anlatan, beyan edebilen varlık sadece insandır. Ne demişti Allah Rahman sûresinde: “3- İnsan’ı yarattı, 4- Ona Beyân’ı öğretti.”

Sonra Esma’ül Hüsna’yı öğretmişti. Bir meleğin asla bilemeyeceği esmaları. Bir melek, tevekkül edebilir değildi; onun için el- Vekil’i bilemezdi. Bir melek teslimiyeti, boyun eğmeyi, ubidiyeti, rükûyu bilebilirdi; lakin sıdk nedir, bunu bilmesi imkansızdı. Ahdine riayet etmek, gaybda iman etmek neydi? Melek, “Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn” ayetindeki sırrı bilemeyecekti. “Kendilerine verdiğimiz rızıktan infâk ederler” ne anlama gelir, bunu bilebilir durumda değildi. “Îsar kavramından söyle bir hele?” diye sorulduğunda cevaplayamayacaktı.

Lakin Birr sahibi bir kul, bir Adem oğlu, Havva kızı, “Onlar kendi canları çektiği, kendileri de muhtaç oldukları hâlde yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire yedirirler: ‘Biz sizi sâdece Allâh rızâsı için yediriyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azâbına uğramaktan) korkarız’ (derler). İşte bu yüzden Allâh, onları o günün fenâlığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir” (İnsân, 8-11) beyanınca amel edecekti. Melekler, “kendileri de muhtaç oldukları hâlde yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire yedirirler” meselesini algılayamayacaklardı. Muhtaçlık, fıkaralık, yoksulluk, darda kalmışlık, hastalık, yetimlik, dul kalmışlıktan habersizlerdi.

Melekler, meseleye baktılar ve hakikati gördüler; latif alemin bilgisinden haberdardılar gerçi, ama kesif cismin hassalarını bilemedikleri için “Senin öğrettiğinden başkasını biz bilemeyiz. Seni tesbih ve takdis ederiz.” dediler (Bakara, 32).

Adem’in yeryüzüne inişi “bilen bir adam” şeklinde olmuştur

Rahman, “Ve alleme âdemel esmâe kullehâ” mucibince Adem’e kalemle yazmayı da öğretmişti. Yazının Sümer’le başladığını söyleyenler şunu bilmeli ki yazı Adem ile başlamıştı. Nihayet, varlıklara isim verme istidadını öğretmişti. Yani ad koyma ve kavramlar üretme özelliğini vermiştir. Bu nedenle Adem’in yeryüzüne inişi “bilen bir adam” şeklinde olmuştur. Bilgi çaldığı için düşen bir adam şeklinde değil. Yeryüzüne indirildiğinde, ilkel ya da vahşi değildi. Konuşan (natık) ve düşünen (tefekkür- tezekkür- tedebbür) bir ulul elbab idi. Tevbe etmesini bilmekteydi. Yeryüzünün ilk mimarı da o idi: Kabe’yi inşa etmişti.

Felsefe, onun bilgisini ihata edemez görünüyor. Kant ve Rousseau, Hobbes yanılıyor. İnsanlığın başlangıcında doğa durumu, vahşilik, ilkellik yoktur. İnsanlık Adem’in bilgisini süreç içinde unutmuştur. O’nun için resuller ve bu kitap sana hatırlaman için gönderildi. Eğer özgürlük Kant’ın dediği gibi kötülük ile başladı ise, Allah niçin “iyiliği, adaleti, akrabaya yardımı emrediyor” da, “münker, bağy ve fahşayı yasaklıyor” Nahl sûresinde. Bu düşünüp, tezekkür edelim diye indirilmiş bir beyandır.

Lütfi Bergen yazdı.

infinanceab-reclame

Geef een reactie

74978e3b3f6e01292b82b4c8b5fff9db
Gurmedia Haberin Merkezi - Hollanda
Tema Duzen: Antar